Kapı çalıyor…

Çocuğu uyutmuşum, ertesi günün yemeğini yapıp evi toparlamışım, üç sepet ütüyü de bitirmişim…

Ohh artık kendime ayırabileceğim bir yarım saat bulabildim çok şükür. Şimdi yaptım kahvemi, aldım kitabımı elime çıktım balkona.

Dışarısı sessiz, hafiften esen rüzgârla hışırdıyor yaprak dökmeye hazırlanan ağaçlar. Balkonun camını açtım, eylül süzüldü usulca boynuma. İçimi ürperten serinlik hoşuma gitti.

Kahvemden büyükçe bir yudum alıp kitabımdan kaldığım sayfayı açtım. Hem içtim satırları, hem okudum telvedeki aksimi…

Kahvem bittiğinde karşıdaki büfe kepenklerini indirdi, tezgâhı toplayıp ışıkları söndürdü. Anladım ki saat gece yarısı oldu. Çünkü bizim büfeci tam saat 12’de kapatır dükkânı. “hadi kızım” dedim kendime, “kalk yat, yarın çok işin var”.

Kahve fincanımı mutfağa götürürken kapı çaldı. İçim hoop etti, irkildim.

Bu saatte kim gelmiş olabilir ki?

Kimseyi beklemiyorum, üstelik habersiz çat kapı kimse de gelemez bana.

Kim acaba kapıdaki? Hırlı mı hısız mı, Allah muhafaza!

Kapıya yaklaştım, delikten baktım göremedim. Kapı tekrar tıklatıldı.

Korktum cidden.

His ses çıkartmadım, belki de yanlış gelmiştir diye düşündüm. Kapıyı açan olmazsa gider herhalde dedim.

Gitmedi.

Tekrar çaldı kapı.

“Ay çocuk uyanacak” dedim ve elime vilada sopasını alıp “kimsiniz?” dedim.

“Aç aç, benim” dedi.

“Sen kimsin?” dedim.

Korktum, hem de çok korktum. Kapıyı açıp ağzıma geleni saydırıp defetmek istedim. Ama elim titriyor korkudan.

Kim bu, bu saatte? Kapımda ne işi var? Delircem korkumdan. Rüyada mıyım acaba diye bacağımı çimdikledim, mosmor oldu bacağım.

Kapının önündeki fısıldadı yine “açmayacak mısın?”

“HAYIRR!” dedim yüksek sesle.

“AÇMAYACAĞIM! KİMSİN KARDEŞİM SEN GECENİN BİR YARISI GELİYORSUN KAPIMA? TANIMIYORUM BEN SENİ! BAK ŞİMDİ POLİSİ ARAYACAĞIM TELEFON ELİMDE! HATTA BEKLE SEN BAK GÖR, NASIL SENİ YAKA PAÇA ATTIRIYORUM BURDAN!”

Bağıra bağıra çemkirdim kapıdakine.

Güldü…

Evet şaka gibi yaa, güldü!

Aldı mı beni bir sinir! Bu ne özgüven ya? Hayır yani merak etmiyor da değilim kim bu? Ama açamam kapıyı, korkuyorum çok.

Ayrıca manyak mıdır nedir, bu saatte tanımadığın kadının kapısına dayanmak nedir öküz müsün!

“GİT BURDAN BAK VALLA ŞİMDİ ARIYORUM ALT KATTAKİ KOMİSER KOMŞUMU! EMNİYETTE ANLATIRSIN DERDİNİ SONRA!” dedim. Hâlbuki öyle bir komiser komşum falan yok, tamamen korkudan salladım!

Gayet sakin sesle ve de gülerek dedi ki “kız sus deli! Çocuk uyanacak!”

Çocuğumun olduğunu da biliyor! Allahım kafayı yemek üzereyim! Kim bu psikolojik deli?

“Hala açmayacak mısın? Korkuyor musun benden yoksa?” dedi.

“NE KORKACAM BE SENDEN! SEN BENDEN KORK ASIL!”

“İyi işte ne güzel! Aç kapıyı da konuşalım yoksa bütün apartmanı inletecek cırtlak sesin!” demez mi bana!

Rabbim sen sabır ver bana!

Bütün manyakları sırayla mı gönderiyorsun nedir anlamadım ki?

Vileda sopasını bıraktım kenara, aldım elime göz yaşartıcı spreyi, yangın söndürme tüpünü de koydum yanıma.  Ne olur ne olmaz, tedbiri alayım da!

Araladım kapıyı,  kafamı uzattım.

“Aç aç kapıyı, korkma yemem seni” dedi ve iteledi beni girdi içeri.

Şu yangın tüpüyle kafasına vursam beyninin pekmezi akar, ben suçlu olurum dimi? Yok vazgeçtim, en iyisi göz yaşartıcı spreyi elimde tutayım ben!

Elinde kocaman bir çantayla girdi salona. Oturdu kanepeye, açtı çantayı.

Ben şaşkınlıkla izliyorum sanki televizyonda film seyreder gibi.

“Hani bana kahve yok mu? Ya da kuru bir hoş geldin?” dedi.

Boş boş yüzüne baktım. Büyülendim sanki ya da nutkum mu tutuldu nedir anlamadım.

“Balkonda keyifle yudumluyordun kahveni, içip bitirmeni bekledim içeri girmek için” dedi.

Kötü birine benzemiyordu sanki. Toparladım kendimi, korktuğumu da belli etmemek için normal davranmaya çalıştım.

Hoş geldin demek adettendir bizde ama bu gece yarısı gelen davetsiz misafiri nasıl karşılayacağımı bilemedim valla.

Sustum ve oturdum karşısındaki kanepeye.

“Kimsin sen? Ne istiyorsun benden? Ne işin var bu saatte evimde?” dedim.

Şaşırdı! Gerçekten bunu sormama çok şaşırdı!

“Gerçekten beklemiyor muydun beni?” dedi.

“Hayır, seni tanımıyorum! Kimsin, nesin bilmiyorum!” dedim.

Sadece gülümsedi… Çantasını açtı ve halının üstüne küçük küçük, irili ufaklı hediye paketleri serdi.

“Nedir bunlar?” dedim.

Sus işareti yaptı, işaret parmağını dudaklarına götürerek.

Zarar verecek bir tipe benzemiyordu, içten içe güvendim ona nedense. Sustum…

Hediye paketlerini tek tek önüme dizdi. “Seç bakalım” dedi. Hangisini almam gerektiğini bilemediğimi anlamış olmalı ki “Hepsi senin! Hangisinden başlamak istersen seç bakalım” dedi.

 “Nasıl yani?” dedim. “Bunların hepsi benim mi?”

“Evet, hepsi senin için. Tam 42 tane!” dedi.

“Niye bana hediye getirdin?” diye çemkirdim.

“Offf bırak Allah aşkına şu nemrutluğunu azcık! Biraz mutlu ol! Keçi inadını bırak da aç bakalım!” dedi.

Kim bu ya? Nemrut huyumu da inatçılığımı da biliyor? Kim bu kim? Delircem sinirden ama bir şey de diyemiyorum ve merak da ediyorum hediyelerin ne olduğunu.

Eğildim yerden bir kutuyu aldım, açtım özenlenmiş paketi.

“Dur” dedi.

“Hepsini tek tek aç ve sıraya diz!”

Haydaaa….

Tam 42 tane küçük hediye paketi, aç aç bitmez arkadaş!

Birinci paket, ikinci paket, üçüncü paket…

Hepsinin içinde renkli A4 kâğıdına özenle yazılmış birer kelime, cümle!

Ne bu ya? Gece gece sudoku mu oynuyoruz nedir yani?

“tek tek aç ve içindekileri dizip sesli oku” dedi.

İçimi aldı mı bir korku! Altıma sıçtım sıçacam o derece! Kelimelerden oluşacak cümle inşallah “seni burda kesicem” falan değildir umarım! Allahçım taşikardim tuttu yeminle!

“Korkmasana deli kız, benden sana kötülük gelmez!” dedi.

Hay hikmetinden sual olmaz rabbim, bana ecinlilerinden birini mi gönderdin naaptın?! Düşüncelerimi okuyor bu ya!

“Aç aç mızmızlanma” dedi.

Açtım, açtım dizdim.

  1. Sağlık
  2. Mutluluk
  3. Para
  4. Bereketli kazanç
  5. Deniz kenarında yazlık ev
  6. Huzur
  7. Hayırlı iş rastlığı
  8. Oğlumla mutlu bir gelecek
  9. Sakura mevsiminde Japonya gezisi
  10. Kuzey kutup ışıklarını izlemek
  11. Tüm aile fertlerimin refah, sağlık, mutluluk içinde yaşaması
  12. İşte başarı
  13. Eğlenceli yazılar yazmak
  14. Sevdiğim tüm arkadaşlarımın bolluk bereket içinde olması
  15. Adil ve refah yaşam
  16. Ülkemin huzuru
  17. Hıdrellezde çizdiğim o jeep
  18. Oğlum Kemal Ata’nın sağlıklı, mutlu olması
  19. Hastalara acil şifa
  20.  Çalışacak ve üretebilecek güç
  21. Evimde bolluk ve bereket
  22. Bolca eğlenmek
  23. Kırışıklığımın ve selülitimin olmaması
  24. Beğenilmek
  25. Dostlarımla güzel vakit geçirmek
  26. Benden yardım isteyenlere el uzatabilecek gücümün olması
  27. Oğlumun tuvalet eğitimini tamamlaması ve altına sıçmaması
  28. Okumak istediğim kitaplardan oluşan kütüphane
  29. Bisiklet kullanmayı öğrenmek
  30. Gözlüklerden kurtulup iğneye rahatça iplik geçirebilmek
  31. Kızlarla deniz tatiline gitmek
  32. Doğumdan sonra kâbus haline gelen balık kokusunun geçmesi
  33. İşimde başarılı olmak
  34. Oğlumun babasının mutlu olması
  35. Annemi Ata Demirer’le tanıştırmak
  36. Denize karşı yazlık evimde dostlarımla rakı içmek
  37. Yaşlandığımda Alzheimer olmamak
  38. Oğlum Kemal Ata’ya eğlenceli bir anne olmak
  39. Kimselere muhtaç olmadan refah içinde yaşamak
  40. Evimin doğalgaz işlerinin bir an önce bitmesi
  41. Tekrar âşık olmak
  42. Ruh eşimi bulmak

Hediye paketlerinden çıkan kâğıtları tek tek açtım ve halının üzerine dizdim.

Okudum hepsini tekrar tekrar.

Anlam veremedim

Manasızca yüzüne baktım, gece yarısı davetsiz gelen misafirin.

Oturduğu yerden kalktı, gitmek için kapıya yöneldi ve dedi ki:

Ben senin yeni yaşınım.

Bugün 11 Eylül

Sen 42 yaşına giriyorsun.

Bunlar da sana getirdiğim senin dileklerin.

Bir tek zamanı sana getiremedim.

Zaman elimizden akıp gidiyor.

Onu ancak dileklerini gerçekleştirmek için harcayabilirsin.

Haydi şimdi kal sağlıcakla….”

Hoş geldin yeni yaşım…