Dayan…

Bir bahar günü.
Gökyüzü sakin, limonata kıvamında hava.

Akşam saat 5 gibi.
Oturdum ütülü, beyaz masa örtülü denize karşı köşeme.

Güneşi batırırken büyükçe yudumladım sek’imden..
Tabağımda biraz Ezine, karşımda yalnızlık…

Garsonlar artık sormuyorlar “kaç kişi olacaksınız?” diye, onlar da alıştı ben ve yalnızlığıma.
Masada tek servis, tek kadeh.

Oysa ki ne çok isterdim şimdi karşımda olmanı.
Şakşuka sever miydin acaba, bilmiyorum hiç.
Rakıya su katar mıydın, “kavun da olsun” der miydin keşke bilebilsem..

Sen karşımda olsaydın da sussaydık da olurdu beraber…
Yaşadıklarımıza hayretle, yaşayamadıklarımıza uhde ile gözlerimiz dalsaydı ufka…
Derin bir iç çekişle bugüne şükreder miydik birlikte?


“Aşkını bir sır gibi senelerdir sakladım, geceleri rüyamda ismini sayıkladım” derken Müzeyyen abla, ellerimi tutar mıydın usulca, sevgiyle?


Uzaklara dalardı gözlerin, ben yine hapsolurdum kirpiklerine..
Alnındaki çizgileri ezberlemiştim, yenilerini görebilir miyim acaba karşımda olsaydın?


“Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü” diye birlikte eşlik eder miydik yoksa Müzeyyen ablaya?


Bilemiyorum güzel gözlüm, bilemiyoruz…
Aynı havayı soluduğumuz, aynı göğe baktığımız gün olur mu bilemiyorum..
Şu anda tek bildiğim dayan yüreğim dayan diyebilmek…
Şarkının da dediği gibi, gün gelir acılar ezberlenir…
İyileşir zamanla yaralarımız ..
Dayan…

Cıncırlı Bey…

Korkularınız var mı?

Kediden, köpekten, böcekten, yılandan, kuştan, uçaktan… En çok hangisinden korkarsınız?

Sizdeki varlığını bilmediğiniz korkularınız var mı peki? Benim varmış mesela!

Evet gerçekten varlığından haberdar olmadığım bir korkum varmış: Açık alan korkusu!

Bilenler yazsın lütfen bendeki bu sonradan fırtlayan korku durumunun açıklamasını. Olabiliyor mu böyle bir şey? Yani normalde olmayan yada varsa bile kişinin bilmediği, fark etmediği ama sonradan ortaya çıkan korku/fobi oluyor mu? Yoksa bu da mı bana özel bir şey bilmek isterim, yazın bana lütfen.

Bu açık alan korkusu nasıl ortaya çıktı onu anlatayım size.

Aslında trajikomik bir olay bu yaşadığım. Anlatayım da siz karar verin bakalım, bendeki bu durum ne.

Geçen hafta sonu bir AVM’ye gittim. Oğlum için alış veriş yaptım, kitapçıdan iki tane kitap aldım. Bir yerde oturdum yemek yedim, kahvemi içtikten sonra canım film izlemek istedi. Hazır gelmişken buradaki sinemaya bakayım, hangi filmler var dedim.

Şansıma tam da izlemek istediğim güzel bir komedi filmi denk geldi. En son seansta yer bulabildim. OIsun nasılsa evde bekleyenim yok dedim kendi kendime, biraz daha kitabımı okuyup zaman geçirmeye karar verdim.

Filmin başlama saati gelince geçtim salona, gömüldüm rahat deri koltuğa. Ohh dedim keyfim ve ben baş başayız 🙂

Son seans olmasına rağmen salon hıncahınç doluydu ki bu da özellikle benim sevdiğim durumlardan biridir zira komedi filmlerinde ben insan gibi gülemediğim için, en azından kalabalıkta anırmayla karışık kahkahalarım arada kaynamış oluyor böylelikle.

En son izlediğim Bold Pilot filminde rezil olmuştum çünkü! O güzelim at mı koştu o pisti yoksa ben mi ayırt etmek zor oldu yanımdakiler için.

Film bittiğinde ayaklarım neden acıyor acaba diye düşünürken ben, arka sıramda oturanların “ablayı salsak piste Bold Pilot’dan daha hızla koşacaktı!” dediğini duyunca yerin dibine girmiştim! Sırf bu yüzden yere bir şey düşürmüşüm de arıyormuşum gibi yapıp, tüm salonun boşalmasını beklemiştim çıkmak için.

Neyse ki bu sefer komedi filmi izleyecektim ve herkes en az benim kadar gülecekti. Tam da tahmin ettiğim gibi oldu çok şükür.

Tabi arada benim cıyaklamayla karışık kahkahalarımı, çok bomba bir sahnede çıt çıkmazken “haassssttrrrrr” deyişimden sonra tüm salonun bana gülmesini saymazsak!

Gülmekten boğazım şişik halde filmi bitirdim kazasız belasız çok şükür. Sinemadan çıktık, koloni halinde yürüyen merdivenlerden indik. En son seansta izlediğimiz için, film bittiğinde AVM çoktan kapanmış durumdaydı. Herkes hızlıca çıkışa gitti doğal olarak. Ama işte sorun burada başladı benim için.

Ben nereden çıkacağım?

Arabayı park ettiğim kapalı otoparkın girişi neredeydi acep? Girerken geçtiğim kapılar kapanmış ve ben girdiğim yerden çıkamıyorum! İlk girişte önünden geçtiğim mağazaları aklımda tutmaya çalışırım böyle durumlarda ama bu sefer o da işe yaramıyor maalesef hiçbirini bulamıyorum. AVM kapandığı için ışıklandırma azaltılmış ve birçok girişi de kapatılmış durumda.

Kendimi ormanda kaybolmuş Hansel ve Gretel gibi hissediyorum ve ne yazık ki cebimde ekmek kırıntısı da yok!

Çok katlı kapalı otoparkın kaçıncı katına park ettiğimi, park yerinin ne renkte olduğunu, kaç numaralı hangi harfli kolona arabayı bıraktığımı hatırlıyorum Allaha çok şükür. Ama işte oraya gidiş yolunu bulamıyorum bir türlü.

Daha beş dakika önce birlikte merdivenlerden indiğim onca insan nerede? Kimsecikler yok etrafta! Loş ışık içinde labirentte peynirini arayan kobay faresi Hamster (hazır lafı açılmışken, bununla da ilgili bir olayım var, hatırlatın bana bir ara yazayım bu Hamster maceramı da) gibi dolanıyorum koridorlarda.

On dakika sonra Hamster’lıktan deli danaya terfi ederek, depar atmada level atlamış oldum koca AVM içinde!

Sonunda bir yürüyen merdiven buldum oh dedim. Ama demez olaydım! Çünkü merdiven yürümüyor, duruyor!

O koca merdivenlerden dabada dubada langır lungur indim ve kapalı otoparka vardım.

Ay varmaz olaydım!

Koccaaa otoparkta bir tek ben varım! Önce sakin sakin, vakur ve küçük adımlarla yürümeye başladım. Ben yürüyorum, arkamda bir ayak sesi!

Dönüp bakıyorum etrafta kimse yok. Adımlarımı hızlandırdım, arkamdaki kişi de benimle birlikte hızlandı. Dönüp baktım kimse yok.

Zaten ortam loş, ışık mışık yok bir de arkamdan gelen ne idüğü belirsiz ayak sesi! Çıldıracağım az kaldı!

Çıkardım cep telefonumu, açtım kamerasını, selfie modunda videoya bastım. Arkamdan kimin geldiğini göreyim ki bana bir şey yaparsa elimdeki telefonumda kaydediyorum nasılsa, kriminale cinayet büroya canlı delil olsun yakalansın ırz düşmanı!

Yok ayol kimse! Ses var adam yok!

Kendi ayak sesimmiş boş otoparkta yankılanan!

Hadi kızım kendine gel, sakin ol saçmalama diye motive ediyorum kendimi ve hızlıca arabamı bulmaya çalışıyorum bu arada.

Etrafta ilaç için bir tane insan olmaz mı ya? Hani nerde yukarıdaki insan kalabalığı? Yok işte yok! Benim araba da yok ortada!

Sanki yer yarıldı içine girdi o kadar insan!

Acaba deprem mi oldu? Hayatta kalan tek insan ben miyim? Meteor falan mı çarptı dünyaya ha? Uzaylılar mı saldırdı acaba? Yoksa ben zamanda kırılım mı yaşıyorum nedir bu yalnızlık?

Dünyada kalan tek insan bensem şu anda, Adamoğlu’nun devamı için bana kutsal bir görev mi düşüyor acaba? Öyleyse beni maymunla mı çifleştirirler? Yok devenin nalı! Şaftın kaydı korkudan iyice mala bağladın kızım ya!

Baktım ki bu iş böyle olmayacak, kafamdaki deli sorular beni yiyecek, döndüm aynı yolu gerisin geri, girdim tekrar AVM’ye.

Girdim de, o yürümeyen merdivenleri çıkmak var şimdi bir de! Hadi koçum yaparsın sen, al bir derin nefes oohhh çeekk çek çeekk içine aferinnn bak sigarayı bıraktın iyi oldu gördün mü dedim, ya Allah bismillah deyip topukladım merdivenleri.

Kan ter içinde çıktım merdivenleri ve koştura koştura güvenlik noktası aradım. Karşımda güvenlik görevlisini görünce askerden gelen manitam gibi sevindim valla.

Adamcağızlar oturmuşlar muhabbet ediyorlar. Ben zaten kendi derdime düşmüşüm, ölmüşüm korkudan, ne konuştuklarını anlamadım ama bir laf duydum ki beni benden aldı. Ayıp olmasın diye sözlerini de kesmek istemedim. Aynen diyalog şu:

Güvenlik Görevlisi 1:“Anamlar memlekete Elbistan’a gittiler akrabanın düğününe.”

Güvenlik Görevlisi 2: “Oooo masraftasınız desene! Elbistan’ın para birimi ne hacı abi?”

Güvenlik Görevlisi 1: “Laa oğlum bi git yaa cahil!” (kahkaha patlattı abi)

Güvenlik Görevlisi 2: “Niye güldünkine? Elbistan avro mu gullanıyii?”

Güvenlik Görevlisi 1: puuuaaahhaaaaaaaa

Güvenlik Görevlisi 2: “Oraalaada rakı neyim ucuz ise getiregoysunlaaa giyeceedim ne gülüyon laa?”

Güvenlik Görevlisi 1: “De geet deli manyahhh.. Oolum Elbistan gavır memleketi deell, Kahramanmaraş’ın kazası laaa!”

Güvenlik Görevlisi 2: “hııııyyy!”

Ben tabi kendi şokumdayım o anda. Normal zamanıma denk gelse bu olay, anasını ağlatırım esprinin ama devrelerim yanmış o anda, heder ettim tatlı olayı.

Anlattım durumumu, arabamı bulamıyorum bana yardım edin dedim. Bir de tabi burnum yere düşse gururdan dönüp bakmama huyum var ya, huyum kurusun, korktuğumu da belli etmemeye çalışıyorum bir yandan.

Adamcağız anladı tabi yüzümden boncuk boncuk akan teri görünce.”Siz aşağıya inin, bir görevli yönlendiriyorum hemen size. Cıncırla yanınıza gelip size eşlik edecek” dedi.

Sevinçten atlayıverecektim adamın boynuna yeminle.

Gerisin geri indim o yürümeyen merdivenleri tekrar. Üçer beşer atladım indim aşağıya. Beklemeye başladım otoparkın kapısında. Üç beş saniye sonra cıncırla güvenlik görevlisi geldi yanıma. Ama o anda bende nasıl bir rahatlama, nasıl bir mutluluk anlatamam.

Tabi erken sevinmişim!

İnsan çok korkunca beyin hücreleri harikiri yapıyor bak bu kesin bilgi yayalım! Cıncırla gelen adam “beni takip edin” dedi ve fırrtt diye kayıverdi yanımdan, gitti. Ben sandım ki, adam beni yanına alacak ve birlikte gideceğiz arabamın yanına.

Cıncır dediğin avuç içi kadar alet. Adam ayaklarıyla üzerinde zor duruyor zaten bir de beni mi taşıyacak yanında? Hayır yani ne bekliyordum ki anlamadım? Beyaz atlı prens gibi gelip, atının terkisine beni atıp mı gidecekti?

Korkudan iyice sıyırdım, contalarım yandı gece gece.

Cıncırlı abi fırt diye gidiverdi taaa öteye. Ben yine dımdızlak kalıverdim loş ışıklı kapalı otoparkta. Bu sefer koşmaya başladım adamın peşinden. Bi de kibarlığımdan ödün vermeyeceğim ya, şöyle sesleniyorum arkasından “seeküüriitiiiiii, güüüvennliikkkkk, bakar mısınızzz”!!!!!!

Islık çalmayı bir türlü öğrenememiş olmanın acısını işte o an iliklerime kadar hissettim yemin olsun!

Adamcağız duydu sesimi, bekledi beni. O önde, ben arkada gittik arabanın yanına.

Benim kara şimşeğin (arabama isim koydum, kara şimşek, nasıl güzel mi?) yanına gelince güvenlik görevlisine en içten teşekkürlerimle birlikte bir miktar da bahşiş verip bindim arabaya.

Kontağı çevirdim, gaza basacağım ama bir eksik var!

Sağ bacağım yok!

Sağ bacağımı hissetmiyorum! Allahım yarebbim felç mi oldum ne? Yok ya felç falan değil bu, bildiğin Parkinson oldu sağ bacağım!

Sağ bacak parkinsonu oldum ben!

Çimdikliyorum, yok hissetmiyorum! Torpidodaki minik manikür setini aldım elime. Aç parantez, arabada manikür seti ne alaka diyenler için küçük bir açıklama; kaza bela olur emniyet kemeri sıkışır Allah muhafaza o zaman o setin içindeki makasla keser kurtulurum diye bulunduruyorum, kapat parantez. İçindeki törpüyü çıkartıp sağ bacağıma batırdım sivri ucunu. Ahh canım acıdı yaa! İnsan kendisine bu kadar haşin davranır mı ayol?

Tamamen korkudan titrek oldu sağ bacacığım! Bastım gaza geldim evime çok şükür.

Bir daha da gece son seansta film izlemeye tövbe ettim.

Bu arada, o AVM’de hangi katta hangi köşede ne mağazası var sorun, ezbere söyler, krokisini çıkartırım evelallah.

Süpermen Nerdesin?

1

Yalnız yaşamanın en büyük zorluklarından biri sürekli tetikte olma durumudur…

Elektrikler kesildiğinde (ki benim en çok korktuğum şeydir bu) elinin altında bir çakmak olmalı mutlaka. Mumlar kolay yerde olmalı, hatta tuvalet banyo dâhil evin her odasına mum koymalısın. Şarjlı el feneri tam dolu olacak. Akşam yatarken takarım dediğin telefon şarjının kıymetini o anda anlarsın. Kendi evimde kim ne karışır diye donla şortla dolaşsan da, kapı çaldığında adam gibi kılıkla açmalısın ki konu komşunun ağzına sakız olma.

Geçen senelerde bir yaz günü evde su bitmiş, aradım bir damacana su istedim. Kendilerinden beklenmeyecek bir hızda 15 dakika içinde kapı çaldı, gelen sucu değildir diye boşta bulundum açıverdim kapıyı. Üstümde şort ve ince askılı t-sirt var, ev hali neticede. Adam on liranın üstünü bir türlü denkleştirip de veremedi bana bakmaktan! Üstü kalsın diyip bi hışımla kapıyı kapattım tabi ama epey tırstım valla. Hemen su bayisini değiştirdim, ne me lazım sapık dolu ortalık diye. Yeni suyumu isterken de namaz kıyafetimi giydim bu sefer, uzun etek ve başörtüsü! Adam yüzüme bile bakmadan 20 saniyede bıraktı suyu gitti. Oh be dedim.

Ne ihtiyacın varsa eve gelmeden al!

Eve gelirken neye ihtiyacım varsa alırım, gece yarısı dışarı çıkmak zorunda kalmayayım diye. Mütemadiyen hep aynı bakkaldan alışveriş yapmam ya da zorda kalırsam “eşime de şu sigaradan alayım” derim ki yalnız yaşadığım anlaşılmasın! Bi de evde gece banyo yapmaktan korkarım bak ben. Yok yok, öyle üç harfliymiş bilmem neymiş çok şükür öyle korkularım yoktur. Ayağım kayar da düşüp başımı çarparsam, kimseler beni bulmazsa cesedim kokarsa diye korkarım. O yüzden duşa girmeden önce annemi ya da kardeşimi ararım, 20 dakika sonra da onlar beni arar çıktın mı diye. Ailesel tedbir böylelikle sağlanmış olur.

Böyle dediğime bakıp da tırsak olduğumu falan sanma sakın, aksine acayip cesaretliyimdir ben. Börtü böcekten, sinekten, kuştan, çekirgeden, fareden, yarasadan falan korkmam yakalayıp öldürürüm o da ayrı mevzu. Dışarıda çıt olsa tilki gibidir kulaklarım hemen alarma geçerim. Eski evimde bir gece oturuyorum, çatı katıydı o ev. Benim üstümde hane yok, asansör makine dairesi var. En üst katta oturuyorum yani. Gece 11 falan. Asansörün sesini duydum, benim katta durdu garrçç diye. Herhalde karşı komşu geldi dedim içimden. Fotoselli lamba yandı ama anahtar sesi yok. Allah Allah hayırdır inşallah dedim, kapının deliğinden baktım. (Bu kapı deliklerini niye taa yukarı yaparlar anlamam ki? Sanki Türk kadınlarında 1,90 boy var!!) Göremiyorum zaten, erişemiyorum deliğe, parmak uçlarımda yukarı zıplamaya çalışıyorum. Adamın biri asansörden çıktı, yukarıya merdivenlerden çıkmaya başladı. Adamın yüzünü göremedim ama sadece yukarı birinin çıktığını gördüm. Kapıcıdır belki, asansör dairesine çıkıyordur dedim, hemen Kapıcı Ramazan’ı aradım; “Abi nerdesin?” “Kahvede okey oynuyorum Zoi hayırdır?” “Abi hırsız var hemen gel!!” Hayatımda hiç hırsız görmedim ki ben?

Korkmalı mıyım şu anda bilemedim ki!

Hemen karşı komşunun kapısını çaldım, pijama atletle kapıyı açan Galerici bi şaşırdı beni görünce “Hayırdır?” dedi. “Napıyon beya?” diye salakça bir şey çıktı ağzımdan. (Bendeki soruya bak gerizekalı beyinsiz Zoi!!!!!) “İyiyim sen nabıyon?” dedi tabi mal mal yüzüme bakarak. Hemen topladım kendimi, “Galiba yukarıda hırsız var!” dedim. Durdu, put gibi 3 saniye sessiz kaldı, hiçbir şey söylemeden içeri gitti, içerden şlakk şakk şukk sesler geldi. Ben bekliyorum hala kapıda. Elinde pompalı tüfekle çıktı!!! Gözlerimin büyüdüğünü hissettim o anda! Dedim dur sakin ol. Polis çağıralım dedim. Ben polisi ararken, Galerici yukarıdaki adama seslendi “Aloo kimsin?? Kimsin len sen aloo!!!” (Bu kimlik sorgulama olayına da hastayım haa.. Kavgada da karşındakine dalarken kimsin sen, kimsin oolumm demezler mi ayar olurum! GBT kaydı mı verecek sana teeallamm yaa!) Ben Galericiye dur mur derken, ayağıma terliğimi geçirdim elime de vileda sopasını aldım yukarı çıkmaya başladım. (Safım ben saf! Hayır yani bu cesaret nerden geliyo anlamadım ki! Elin hırsızı yukarda silahlı mı değil mi belli değil, ben almışım elime vileda sopası merdiven çıkıyorum! Adam haplı maplıysa o sopayı götüme sokacak haberim yok! Bu yersiz cesaret hep genlerimden geliyor biliyorum bak! Ana soyum Laz, baba soyum Arnavut, burcum başak yükselenim akrep yani damarıma basıldığında zıpla, inadım tuttuğunda he de geç!)

Galerici beni öyle görünce kolumdan tuttuğu gibi indiriverdi aşağıya. “Nabıyon kızım sen çatlak mısın nesin!” dedi. Ona cevap veremeden polisler geldi. Benim saydığım 10 polis falan, tamamını göremedim. Paldır küldür yukarı çıktılar, bi gümbürdü bi bağırış çağırış koptu. Kargatulumba adamı aşağı indirdiler. Tanıyor musunuz diye sordular bize, yok tanımıyoruz dedik. “Aslında bu adam hiç yabancı gelmiyor bana!” dedim, çeneme sıçsalar emi!! Hep beraber karakola gittik tabi. Adam bizim apartmanda eskiden oturuyormuş, geçen sene taşınmış. Binanın anahtarı tabi kendisinde var. Alkollü araç kullanırken polis çevirmiş, kaçmış ve bu binayı iyi bildiği için buraya saklanmış. Asansörün makine dairesinde saklandığı kimsenin aklına gelmez diye burada sabahlayacakmış tabi bana yakalanana kadar! İfade verdik, şikâyetçi olduk, sonra şikâyeti geri almak zorunda kaldık! “Bu adam şimdi hırsızlık yapmamış, haneye tecavüz etmemiş, sana tecavüz etmemiş, sarkıntılık etmemiş, darp etmemiş ne diye şikâyetçi oluyorsun!” diyince polis beynime sinir zıpladı tabi! “Yapması mı lazımdı? Ya yapsaydı? Yapmayacağının garantisini verebiliyor musunuz? Sizin kızınızın karınızın başına aynı olay gelseydi böyle der miydiniz?” dedim ben polise tabi çenemi tutamayarak!!!!!!

Polis bana bir şey demedi ama Galericinin pompalısının ruhsatı yokmuş, o azcık sabahladı orada. Ben de çıktım eve gittim. Kapıyı pencereyi kilitledim ama ya o adam buraya gelir de bana bi fenalık yaparsa diye uyuyamadım korkudan. Kapının pencerenin önüne, içinde kaşıkları olan çay bardakları dizdim. Biri girerse devrilir de sesinden duyarım diye…

Yalnız yaşamak zor yaa.. Süpermen nerdesin  😦