Doğum Kontrol Hapı…

Zamanı durdurmak istediğiniz oldu mu hiç?

O anda dünya dursun ve sadece siz olanların farkında olup, kalan herkes donsun istediğiniz mi mesela?

Geçen gün tam da böyle oldu bana. Belki de hayatımın en saçma sapan anını yaşadım.

Çok yoğun ve yorucu günün ardından eve gelip dinlenmeyi hayal ederken, günlük koşturma mesaimin bitmediğinin farkında değildim maalesef.

4 buçuk yaşındaki oğlumun, evde deneysel çalışma yapası tuttu! “Uçan vişne suyu yappççaaamm” diye yırttı kendini.

Ben de verdim eline bir kutu vişne suyunu. Uçan vişne suyu ne demek bilmediğim için, açıp içecek sandım saf gibi. Açtı kutuyu, bardağa doldurdu ama iyi güzel derkeenn!!!!

Vişne suyu dolu bardağı havaya fırlattı!

Al sana uçan vişne suyu!

Hem söylenip hem halı koltuk silmeye başladım o sinirle. Sildikçe dağıldı, daha çok delirdim.

Bir buçuk saat halı sildikten sonra belim bırkım kopmuş halde mutfağa girdim ertesi günün yemeğini yapmak için. Yemekleri yaptıktan sonra yoğurt mayalamak için süt kaynatmaya başladım.

O sırada oğlum atçılık oynayalım dedi, iyi dedim kırmayayım çocuğu. Ben at oldum, o sırtıma bindi dıgıdık dıgıdık gezdik evde.

“Bu pis koku ne?” diye sorunca sırtımdaki matador, ocaktaki sütü unuttuğumu fark edip canhıraş halde mutfağa koştum. Süt taşmış!

Ama ne taşmak… Yer gök süt deryası….

Afrodip gelip mutfak tezgahına uzansa en şahanesinden süt banyosu yapar yani… Neyse mutfağı da temizle pakla derken bende pil bitti.

Çocuğu uyutup bir kahve yaptım kendime. Kafam o kadar dolu ki bir şeylerle meşgul olmam gerekiyor rahatlamam için.

Yaktın beni menekşe…

Gözüme orkidelerim ve menekşelerim ilişti. Bakım yapma zamanı gelmişti. Saksılarından tek tek özenle çıkartıp, köklerini temizledim. Yaprak ve kök bakımı yaptım.

Topraklarını değiştirdim. Muz kabuğu, yumurta suyundan oluşan özel hazırladığım bakım suyunu ekledim yavaş yavaş.

Ama en önemli malzeme yok! Doğum kontrol hapı yok.

İlaç dolabına baktım yok, çekmeceye baktım yok. Menekşeler için şahane vitamin oluyor doğum kontrol hapı. 1 tane hapı havanda güzelce ezip un haline getirip suda eritiyorum. Tüm çiçekli bitkileri acayip coşturuyor. Yarın eczaneden alırım diye içimden geçirirken telefon çaldı.

Arayan eski eşim, oğlumun babası.

“Çocuğun vitamini bitti demiştin, yarın eczaneden alacağım. Başka istediğin bir şey var mı?” diye sordu.

“Doğum kontrol hapı alır mısın?!” dedim!!!!!!!

“Doğum kontrol hapı alır mısın?!” dedim!!!!!!!

“Doğum kontrol hapı alır mısın?!” dedim!!!!!!!

“Doğum kontrol hapı alır mısın?!” dedim!!!!!!! (yazıda hata yok ey okuyucu! Bu tekrar eden cümle, o andan benim beynimde yankılandı!)

BEN NE DEDİM!!!

NE DEDİM BEN!!!!

BEN KİME NE DEDİM!

Ayyy yaaa öleyim ben yaaaa!

Off yaa yer yarılsın da magmanın taaa dibine gireyim ben yaaa….

Allahım çok afedersin ama neden benim beynimle ağzımın arasına süzgeç koymadın çok pardon da!!!!

Şimdi açıkla bakalım bu adama doğum kontrol hapını!!!!

İki üç saniye sessizlik oldu telefonda haliyle.

O üç saniye benim için çooookkk uzundu yemin edebilirim.

O anda ağzımdan çıkan o cümleyi elimde hooop diye tutup yok etmek istedim.

Elon Musk’ı arayıp “kardeşim Allahını seviyorsan şu zaman makinesini icat et artık rica ediyorum valla çok müşkül durumdayım şu anda” diye saydırmayı da düşünmedim değil o anda, ama Elon Musk’ın numarası bende yoktu.

NE DEDİN SEEN???

Diye gürledi telefonun ucundaki şahsiyet!

Aman yaa sanki sülalesine küfrettik offf!

 “Ay ne bağırıyorsun ayol, çiçeklerin topraklarını değiştiriyorum. Vitamin olsun diye doğum kontrol hapı koyuyorum ama evde kalmamış.” Dedim.

Sıvadım!!!! Bir güzel mum diktim üstüne….

Daha çok celallendi!

Zeytinyağı gibi üste çıkma taktiğini denedim, yemedi!!!

Baktım olacak gibi değil, iş kavgaya dönecek “ayy ne uzattın ya, gerçeği anlatıyorum işte. İnanmazsan inanma! Kendime lazım olsa senden mi isterim!” dedim, sustu!

“Harbiden geri zekalısın sen!” dedi ve kapattı telefonu.

Adam haklı. Eski kocadan doğum kontrol hapı mı istenir?! Sonra açıkla bakalım yok çiçek içindi yok falandı filandı.

Tıp bana da bir çare bulacak eminim…

Dayan…

Bir bahar günü.
Gökyüzü sakin, limonata kıvamında hava.

Akşam saat 5 gibi.
Oturdum ütülü, beyaz masa örtülü denize karşı köşeme.

Güneşi batırırken büyükçe yudumladım sek’imden..
Tabağımda biraz Ezine, karşımda yalnızlık…

Garsonlar artık sormuyorlar “kaç kişi olacaksınız?” diye, onlar da alıştı ben ve yalnızlığıma.
Masada tek servis, tek kadeh.

Oysa ki ne çok isterdim şimdi karşımda olmanı.
Şakşuka sever miydin acaba, bilmiyorum hiç.
Rakıya su katar mıydın, “kavun da olsun” der miydin keşke bilebilsem..

Sen karşımda olsaydın da sussaydık da olurdu beraber…
Yaşadıklarımıza hayretle, yaşayamadıklarımıza uhde ile gözlerimiz dalsaydı ufka…
Derin bir iç çekişle bugüne şükreder miydik birlikte?


“Aşkını bir sır gibi senelerdir sakladım, geceleri rüyamda ismini sayıkladım” derken Müzeyyen abla, ellerimi tutar mıydın usulca, sevgiyle?


Uzaklara dalardı gözlerin, ben yine hapsolurdum kirpiklerine..
Alnındaki çizgileri ezberlemiştim, yenilerini görebilir miyim acaba karşımda olsaydın?


“Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü” diye birlikte eşlik eder miydik yoksa Müzeyyen ablaya?


Bilemiyorum güzel gözlüm, bilemiyoruz…
Aynı havayı soluduğumuz, aynı göğe baktığımız gün olur mu bilemiyorum..
Şu anda tek bildiğim dayan yüreğim dayan diyebilmek…
Şarkının da dediği gibi, gün gelir acılar ezberlenir…
İyileşir zamanla yaralarımız ..
Dayan…

Yanımda Duruyoo…

O kadar çok şanslıyım ki şükürler olsun, annem gibi bir neşe kaynağım var. Karadeniz kadınıdır annem, acayip zeki, hazır cevap, hafif atarlıdır kendisi.

Neşesi boldur, çokça da eğlendirir lakin bunu bilinçli olarak yapmaz. Yani “şöyle bir espri yapayım da millet gülsün” demez asla, aksine çok ciddidir.

Karadeniz’in huyundan mı suyundan mıdır bilemem ama oranın insanı çok zeki olduğu kadar, akıllarının durduğu bir an vardır. Hah işte o anlarda annem şahane ötesi oluyor.

Geçen akşam beni aradı annem. Telefonda nasıl bağırıyor, nasıl sinirli görmeniz lazım. Neye sinirlendiğini de bilmiyorum, anlamaya çalışıyorum o sırada. Diyalog aynen şu:

Annem:         Fırlatıp atıcam şu telefonu!

Ben:               Ne oldu anne, hayırdır?

Annem:         Telefona bi haller oldu, yazılar çıkıyo ekranda. Okuyamıyorum da!

Ben:               Ne yazıyor ekranda?

Annem:         Ay ne bileyim! Telefonumu dinliyorlar!

Ben:               Saçmalama anne yaa, kim neden dinlesin seni?

Annem:         Hem dinliyorlar hem de yanımda duruyorlar!

Ben:               Kim duruyor yanında anne? Babam mı?

Annem:         Ay bırak babanı ya, içerde o, açmış televizyonun sesini sonuna kadar, ev oldu ana haber stüdyosu!

Ben:               Kim o zaman yanındaki anne? Komşu mu geldi?

Annem:         Yok komşu değil, yanımda duruyomuş ama ben göremiyorum!

Ben:               Yakın gözlüğünü taktın mı sen?

Annem:         Asslııııııı!!!! Sıçtırtma bacana! Bunak mıyım ben!

Ben:               Yok annem estağfurullah da anlayamadım ben. Kim var yanında?

Annem:         Kimse yok işte ama yanımda duruyo!

Ben:               Tövbeler olsun anne korkutma beni üç harflileri mi gördün yoksa sen?

Annem:         Selamün kavleeennn öyle değil ya!

Ben:               Eee ne peki anne? Tansiyon ilacını içtin mi sen?

Annem:         Şuna bak heleee! Sıçtığım bok benimle dalga geçiyo!

Ben:               Ya anne ne alakası var ya, ne dediğini anlamıyorum!

Annem:         Yanımda duruyomuş işte ama ben göremiyorum!

Ben:               Işınlanma icat edildi de ilk sende mi deniyorlar nedir yani?!

Annem:         Eşşeğin ayaaaa Aslı emi! Dalga geçme benimle!

Ben:               Kim duruyo yanında be kadın delirtme beni!

Annem:         Telefonun ekranında yazıyo işte “Yanımda Duruyo” diye!

Ben:               ppuuaaahhaaaaa hahahhahahahhahaaa….

Annem:         Çaattttt!!!! (telefonu kapattı!)

Koptum….. Gülmekten konuşamadım…

Yerlere yattım kahkahalar atarak.

Jeton geç düştü bende ama olayı anladım sonunda.

Annemin GSM operatörünün bir uygulaması var, adı “Yanımda”

Annem artık nereye bastıysa bilemiyorum, uygulamanın ayarlarını bozmuş.

Ekranda da “Yanımda Duruyor” yazıyor.

Aradım hemen komşumuzu durumu anlattım.

“Annemin telefonundan o uygulamayı kaldır, telefonu temizle” dedim.

Sağ olsun halletmiş çocuk.

Sonra annem aradı beni “Aslıııı söylemedin dimi benim dediklerimi?

Rezil olmayayım konu komşuya!”

Annem sen çok yaşa emi….

Aklıma geldikçe hala gülüyorum: YANIMDA DURUYO :))

Gecelik…

İnsanın içini acıtabilir mi hiçbir gecelik? Baktıkça ruhuna bıçaklar saplar mı hiç, bir kumaş parçası?

Benim içimi parçalayan bir geceliğim var.

Yatak odamda, yatağımın sol yanındaki komodinin en alt çekmecesinde duran bir kutu var.

Çok lüks bir markanın logosu var üstünde kutunun.

Kutunun kapağını açmayalı çok oldu.

Açamıyorum nedense.

O kapağı kaldırdığımda sanki tarantula fırtlayıp elimi yiyecekmiş gibi hissediyorum.

Bazen de katil bebek Çaki çıkacakmış gibi hisse kapılıyorum kutuyu açarsam.

Dikdörtgen şık bir kutu.

Geçen gece, tüm cesaretimi toplayıp, ruhumla dövüşüp, ağlaklığıma iki tokat çakıp açtım kutuyu.

Etiketi üzerinde duran saten geceliğim tüm cazibesiyle parmaklarıma dolandı.

Omuz çukurlarımı doldurması gereken ip askıları parmaklarımın ucunda tutunmaya çalıştı.

Gül kurusuyla pudra arası renkte, düz saten kumaş.

İpeksi ten dokunuşunu hissiyatı.

Naiflik, masumiyet, cazibe tonunu tarif et deseler bu ton derim.

Parmak uçlarımda aldım geceliğimi, yukarı kaldırdım boyuna baktım.

Hiç giymedim çünkü bilmiyorum ebatını.

Tanışmıyoruz kendileriyle.

Boy aynasında üzerime tuttum, dizlerimin iki parmak altında kalıyor.

Başımı çevirdiğimde kutuda aynı renkte bi şey daha vardı.

Aldım elime, baktım uzun uzun.

Sabahlık.

Uzun…

Ayak bileklerime kadar, belinde ince ve narin kuşağıyla.

İki saniye mi, yoksa onbeş dakika mı inan ki bilmiyorum ama o sabahlığa uzun uzunnn baktım.

Hemen üzerimdeki ev kıyafetini çıkarttım.

Giydim geceliğimi.

Baktım aynada uzun uzun kendime, sağdan döndüm sola döndüm.

Parmak uçlarımda iki santim yukarı kalktım sırtıma baktım.

Sabahlığımı giydim sonra.

İncecik belime saten kuşağını bağladım sağımdan.

Omuzlarıma düşen saçlarımı boynumdan elimle topladım hafiften.

Offfff beee dedim.

Yakıyorsun kızzzımm dedim kendime.

Kendi kendime iltifatlar ederken aynada, yüzümün hatlarının değiştiğini gördüm aynadaki aksimde.

Kime giyiyorsun bunu kızım dedim.

Gece yarısı saten gecelik giysen de kime ne be kızım?

Kim görüyor?

Kim var yanında?

Bu gecelik takımını evlenirken alınmıştı. Klasiktir ya hani, damada röpteşambır geline de saten gecelik alınır. Bendeki de o işte.

Giymeye, kullanmaya hiç mutlu günüm olmadı.

Etiketini kopartıp, şevkle giymeye hiç nasip olmadı.

Kavga, gürültü, hakaret, tartışma, havada uçan tabaklarla geçen günlerde aklıma bile gelmedi saten gecelik takımı.

Nasip olmayınca olmuyormuş demek ki….

Üzerimde gecelik ve sabahlık takımımla, oturdum yatağımın üstünde ağladım…

Umutlarım, hayallerim, gerçekleşmeyen beklentilerim ağlattı beni…

Saatlerce mi aylarca mı bilemiyorum..

Ağladım ağladım…

Aynadaki yüzüme baktım.

Şişmiş gözlerime..

Sonra deim ki “nooluyooo len aalooooo!!!! Silkelen ve toparlan”

Sen Firdevs Yöreoğlu’nun kızısın! Heyytttt.

Gardropun en üst bölmesine sakladığım topuklu, üstü peluş olan geceliğimle aynı renkteki terliklerimi aldım, giydim ayağıma.

Evlenirken 36 numara ponçik ayaklarıma dar gelmiş olabilirler ama inat ettim giydim.

Üstümde saten sabahlık,  ayağımda topuklu peluşlu terlikler…

Salondan mutfağa geziniyorum gecenin bir yarısı…

Bi gülme geldi…

Ama nasıl gülme….

Katıla gülüyorum  gece yarısı…

Oturdum salondaki kanepeye, bacak bacak üstüne attım.

Sağ bacağımın dekoltesi kalçamda..

Offff…

Karşıdan biri görse vay anam vayyyyy…

Kalktım bi chivas koydum bardağa…

Tek buzlu..

Sek.

Yaktım mumumu…

Vanilya kokulu…

Düşündüm… düşündüm…..

Azca düşündüm olmadı, çokça düşündüm almadı….

Sonra dedim ki kendime:

“Bu hayata bir kez geliyorsun kızım!

Bu senin hayatın!

Sadece kendini mutlu etmek için yaşa!

Kimse için değil!

Kimseden seni mutlu etmesini bekleme!”

Espri…

wpid-gülen-kadın.jpg.jpeg

Bazen çok korkuyorum…

Sevdiklerimi kaybetmekten… Televizyonda öyle haberleri izleyemiyorum,  bakamıyorum hemen kanalı değiştiriyorum.

Çok etkileniyorum çünkü. Günlerce aklımdan çıkmıyor,  rüyalarıma giriyor. Bir ölüm haberi duyduğumda kendimi ölen kişinin kızının yerine koyuyorum ister istemez.

Nasıl üzülmüştür, nasıl mahvolmuştur, ağlarken gözyaşları kurumuş mudur, annesinin babasının kardeşinin mezarına gitmeye cesaret edebilmiş midir hep düşünüyorum…

Allah’a şükür ediyorum her zaman, bu yaşıma kadar ailemi yanımda tuttuğu için. Sevdiklerimden kaybettiklerim oldu zamanında.. Eski sevgililerimden, çok yakın arkadaşlarımdan vefat edenler oldu.. Acıları hala içimdedir. Aylarca kendime gelemedim onların cenazelerinden sonra. Allah kimseye yaşatmasın derler ya, elbet herkes bir gün yaşayacak. Kaçınılmaz sondur ölüm neticede.

Ölümden korkum yok benim, sadece yarım kalmışlık hissi var bende. Yetişememişlik, yetememişlik..

Anneme babama kardeşime sevgimi yeterince gösterebildim mi hep bir muammadır içimde. Kendimle ilgili en büyük çelişkim, üniversiteydi işti falan derken anneme babama yeterince zaman ayıramamak, onların yanında olamamak hep üzmüştür beni.

Çalışıyorum ama niye, bunca koşturmacaya değer mi diye çelişkide kalmışımdır. Keşke şartlar müsait olsaydı da ailemin yanında kalabilseydim, orada çalışabilseydim. Ama işte hayat mücadelesi.. Seni bir yerden alıyor, bir yere koyuyor ve müdahale edemiyorsun bazen.

Yaklaşık 23 senedir ailemden ayrı yaşıyorum. Fiziki olarak onlardan ayrı olsam da her an yanımdalar çok şükür. Özellikle de annem, mütemadiyen her gün en az on kere arar. Hatta bazen de bunaltma seviyesine girer.

Mütemadiyen annem beri arar…

Sabah alarmdan önce arar mutlaka, “kalktın mı” diye aramazsa ben ararım “hayırdır uyanamadın mı” derim. Evden çıkıp işe giderken yolda arar “yolda mısın, aman dikkatli kullan” ya da “servise bindin mi” diye sorar. İş yerine gidince “vardın mı? Hadi hayırlı işler kızım bereketli kazançlar” der. Saat 10:30 gibi arar “kahvemi içiyorum çekirgem sen napıyorsun?” der. Öğlen saat 13:30 gibi arar “ne yedin, yemek güzel miydi” diye sorar.

Akşama kadar bu aramacalar geldin mi, gittin mi, evde misin, ne pişirdin, ne izliyorsun, bak şu dizi var aç izle, yattın mı, duş aldın mı, fazla sigara içme, ilaçlarını içtin mi, yarın yağmur yağacakmış şemsiyeni al, sıkı giyin üşütme, kapını kilitledin mi, sabah kaldırayım mı gibisinden en az elli kere daha devam eder..

Bazen arkadaşlarımın yanında denk geldiğinde garipserler bu durumu. “Aaa ne çok arıyor annen hayırdır” derler. Olsun, ben memnunum bu durumdan. Allah sağlıklı ömür verirse eğer, 20 sene daha yanımda ya olurlar ya olmazlar.. 72 yaşındalar çünkü. Onlarla geçireceğim her dakika benim için çok kıymetli. Birlikte çekildiğimiz fotoğrafları özenle saklarım mesela. Aynı pozdan beş tane bile olsa hepsini ayrı ayrı incelerim. Bak burada babam biraz daha fazla gülmüş, annem nereye bakıyor, kaşlarını niye çatmış öyle diye sorgularım…

Bu kuvvetli bir bağdır bence…

Annemin, babamın, kardeşimin beni sık sık aramasından asla rahatsız olmam. Bu kuvvetli bir bağdır bence.

Hatta telefonuma bu görüşmeleri ses kaydı olarak kaydediyorum. Bazen teker teker dinliyorum. Sesim nasıl çıkmış, isteksiz mi konuşmuşum, oflayarak nefes almışım bak burada, annem üzülmüş müdür, yoğun olduğumu anlamış mıdır hep sorarım kendime..

Asla meşgule atma huyum yoktur, arayan kim olursa olsun! Çok yoğunsam bile açarım “daha sonra arayayım ben seni müsait değilim” derim mutlaka. Onlardan uzakta yaşıyorum neticede, ya o anda çok çok önemli bir şey söyleyecekse diye düşünürüm hep.

Ailesiyle bağırıp çağırarak, yüksek sesle konuşanlardan hiç hazzetmem! Ailesine saygısı olmayanın başkasına saygı duymasını beklemezsin çünkü. Ben biriyle görüşmeye başladığımda, O’nun ailesine nasıl davrandığını izlerim önce!

“KİM O YANINNDAKİİİ??”

Seneler evvel çalıştığım işte, müşteri ziyaretine gitmiştim bir gün. Telefonumu arabada unutmuşum. Müşteriyle görüşmem 20-25 dk. falan sürdü, arabaya bindiğimde telefona baktım tam 47 çağrı!

Annem babam kardeşim hepsi defalarca aramış!  Dedim kesin birine bir şey oldu!

Annemi aradım hemen; “KİM O YANINNDAKİİİ??” Nasıl bağırıyor ama anlatamam!! Sinirden ağzından alevler çıkıyor kadının! 

“Kim kim anne, ne diyorsun? ” dedim. “Kim o yanındaki diyorum sana!!! Ver bakayım o pezevengi sen banaaa!”

Hayydaaa… Annem küfrettiyse kesin işler karışmış demektir! 

“Anne valla kimse yok yanımda,  müşteriye gittim telefon arabada kalmış!” desem de anlatamıyorum kadına.

Babam aldı telefonu, “Kızım bak kötü durumda mısın söyle bize. Biri seni kaçırdıysa ve konuşamıyorsan iki kere öksür anlarım ben!”

Şifreli konuşma niye yaa!!!

“Yok babacım öyle bir şey nerden çıktı nooldu anlatın bakayım” desem de yok sakinleştiremiyorum bizimkileri.

Arkadan annemin sesi geliyor, “kızı kesin kaçırdılar, tehdit ediyorlar ara hemen polisi!!” diyor annem ağlayarak..

Ne kaçırması ne polisi yaa?? “Durun sakin olun ben iyiyim valla billa geliyorum şimdi yanınıza” dedim ve bastım gaza..

Eve bir gittim, bütün komşular toplanmış sanki cenaze evi tööbe estafurullah.. Annem de babam da sarılıyor bana… Dedim “anlatın bakalım nooluyo niye alevlendiniz siz?”

Gazozuna ilaç attım!

Annem beni aramış her zamanki gibi. Telefonu bir erkek açmış! “Aradığınız kişi şu anda yanımda mışıl mışıl uyuyor çünkü gazozuna ilaç attım hahahhahahhaaa” diyen bir erkek!!

Annem adamla kavga ediyor tabi; “Sen kimsin kızım nerde bana Zoi’yi ver çabuk gelirsem oraya senin kafanı kırarım pis ahlaksız rezil!”..

Annem bağırdıkça adam sürekli aynı şeyleri tekrar ediyor bizimki deliriyor! Kapatıp bir daha arıyor, yine aynı sözler.. “Seni utanmaz arlanmaz ne yaptın kızıma söyle”…

Babam arıyor “Seni doğduğuna pişman ederim eşşooğğluu eşşekkk” (babamın da tek küfrü budur zaten)

Polisi arıyor bizimkiler, kızımızı kaçırdılar diye. “Kızınız reşit bir birey, 24 saat dolmadan bir şey yapamayız” deyince bizimkiler iyice çıldırıyor tabi. Annemin tansiyonu çıkıyor, komşular kolonya döküyor bileklerine falan..

Katıla katıla gülüyorum…

Onlar bunları anlattıkça beni aldı mı bir gülme.. Katıla katıla gülüyorum ama.. Ayy siz çok alemsiniz yaa dedim kahkaha atarak..

Koydum telefonu masaya, annemden aradım kendimi “Bak yine aynı adam… Senin etlerini kopartırım piççç!” diye bağırıyor annem telefonda hala!

Koltuktan düştüm bu sefer gülerken.. Oyyy içim şişti dedim bi durun yaaa…

Dedim ki; “Bakın bu telefonun özelliği. Yani birisi aradığında normal çalma sesi yerine bu espriyi dinliyor. Konuşan da Beyaz! Beyaz’ın psikopat tiplemesi.. Şaka yani espriyi yani.. Arayanlara komiklik olsun diye..”

Annem durdu, gözlerini sildi baktı baktı bana.. “Senin esprine sıçarım ben!” dedi koptum yine….

Hala gülerim bunu hatırladıkça… Allah sizleri başımdan eksik etmesin yaa komik insanlar..