Dayan…

Bir bahar günü.
Gökyüzü sakin, limonata kıvamında hava.

Akşam saat 5 gibi.
Oturdum ütülü, beyaz masa örtülü denize karşı köşeme.

Güneşi batırırken büyükçe yudumladım sek’imden..
Tabağımda biraz Ezine, karşımda yalnızlık…

Garsonlar artık sormuyorlar “kaç kişi olacaksınız?” diye, onlar da alıştı ben ve yalnızlığıma.
Masada tek servis, tek kadeh.

Oysa ki ne çok isterdim şimdi karşımda olmanı.
Şakşuka sever miydin acaba, bilmiyorum hiç.
Rakıya su katar mıydın, “kavun da olsun” der miydin keşke bilebilsem..

Sen karşımda olsaydın da sussaydık da olurdu beraber…
Yaşadıklarımıza hayretle, yaşayamadıklarımıza uhde ile gözlerimiz dalsaydı ufka…
Derin bir iç çekişle bugüne şükreder miydik birlikte?


“Aşkını bir sır gibi senelerdir sakladım, geceleri rüyamda ismini sayıkladım” derken Müzeyyen abla, ellerimi tutar mıydın usulca, sevgiyle?


Uzaklara dalardı gözlerin, ben yine hapsolurdum kirpiklerine..
Alnındaki çizgileri ezberlemiştim, yenilerini görebilir miyim acaba karşımda olsaydın?


“Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü” diye birlikte eşlik eder miydik yoksa Müzeyyen ablaya?


Bilemiyorum güzel gözlüm, bilemiyoruz…
Aynı havayı soluduğumuz, aynı göğe baktığımız gün olur mu bilemiyorum..
Şu anda tek bildiğim dayan yüreğim dayan diyebilmek…
Şarkının da dediği gibi, gün gelir acılar ezberlenir…
İyileşir zamanla yaralarımız ..
Dayan…

Bayram…

bayram

Bayramlar benim için çok özeldir. Bütün aile bir arada oluruz. Annemle babam kapıda beklerler gelişimizi. Uzakta olmak zor bee… (Neyse sulu gözlülüğüm tutmasın şimdi.) Bayramı bayram gibi yaşamayı severim ben. Öyle tatile gitmek falan içime sinmez nedense. Neticede her zaman tatile gidilebilir ama bayram sadece 2 defadır yılda. Allah anneme babama sağlıklı uzun ömürler versin, onlar sağ oldukça bayramın tadı var zaten. O yüzden ben de elimden geldiğince kıymetini bilmeye, tadını çıkartmaya çalışıyorum.

Eskiden, babaannemle dedem hayattayken daha neşeliydi bayramlar. Ya da biz çocuktuk da belki de o yüzden öyle geliyordur bilemiyorum… Arife gününden giderdik köyümüze. Çok kalabalık bir aileydik. Amcalar, yengeler, halalar, enişteler, kuzenler kocaman bir aileydik. Dedemin 13 torunuyduk. Rahmetli dedem her torununu ayrı severdi elbette ama nedense sanki beni ayrı tutar gibi hissederdim. Bayram sabahı erkenden kalkardık, dedemi bayram namazı için camiye gönderirken öperdik elini. Dedem kapıdan çıkınca babaannem bütün çocuklarını tek tek uyandırmaya çalışırdı. “Kallkınn leennn buubanız gelmeden giyinin!!” dedi rahmetli. Çok cefakâr kadındı Kara Ayşe. Minnacık boyuyla her şeye koşardı, yetişirdi. Sabah dedem evden çıkarken o çoktan börekleri yapmış olurdu. El açması yufkayla kırma yapardı, maşıngada dızmana pişirirdi (eminim birçoğunuz bunları bilmiyorsunuzdur. Tarifini isterseniz veririm cicim.) Taze sağılmış süt kaynatırdı, bir parmak kaymak olurdu bardakta. Hele bir burun kıvır da o sütü içme!!! “Sarı gıızza süülerim seni teepeeleee!!” derdi.  Sarı kız da babaannemin ineği olur kendisi!

Sofra duası…

Dedem camiden gelmiş, maaile yer sofrasında oturmuş kahvaltı yapardık. Soframızda kendi ağacımızdan zeytinimiz (mutlaka katık edilecek, bir kerede yiyemezsin), babaannemin yaptığı peynir ve bayram sabahına özel sıcacık, dumanı üstünde börekler olurdu. Yer sofrasında oturmanın adabını bileceksin mutlaka yoksa kıçın da bacağın da uyuşur! Sofrada yemeği beğenmeyen birileri olduğunda dedem kinayeli biçimde öksürürdü. Uyarıydı bu! Doysan bile kalkamazsın, önce dedem kalkacak. Yemek bitince de sofra duası okurdu dedem. (İşte onu ezberleyemedim diye çok üzülüyorum. Arapça bir şeyler okurdu, başını bilirdim ama sonunu hep kaçırırdım. Ben de yarım yamalak okurdum. Allahcım günah yazma emi piiliisss)

Sonra sıra en sevdiğim bölüme gelirdi… Bayram harçlığı! Dedemin mendil içine sarıp da verdiği o paranın sevincini asla unutamam. Çok büyük para değildi ama onu harcamaya kıyamazdım, hep saklardım. Babaannemin harçlığı da pötibör bisküvi arasında sıkıştırılmış lokumdu. Hepsini tek tek hazırlar, bazen güllü bazen de sade lokumlu bisküvileri bize verirdi. O tat hala damağımda. Kuzenlerle kavga ederdik seninki sade benimki güllü diye. Sonra da bütün akrabalara bayramlaşmaya, şeker toplamaya giderdik. Babaannem arkamızdan bağırırdı, koşmayın demek isterdi “Siittiirrmeyinnn düşşceenizzz kızannımmm!!” (Off be Kara Ayşe ağlattın beni….)

Dedemle babaannem Anadolu insanıydılar. İkisi de okuma yazma bilmezlerdi. Eskiden okumak kızlara ayıp diye babaannemi okutmamışlar. Dedem de yoksulluktan okuyamamış garibim. Hayatları boyunca hep çalışmışlar, tarlalarda çapa yaparak alın terleriyle çocuklarını okutmuşlar, helal lokma yedirmişler. Hiç okula gitmemelerine rağmen babaannem ve dedem, hayatımda gördüğüm en kültürlü insanlardı. Karıncayı bile incitmezler, yalan söylemezler, acayip dürüst insanlardı. Çok çalışkandılar. Ne zaman bir cizlavet görsem aklıma dedem gelir… Nur içinde yatsınlar…

Şimdiki bayramlar…

Şimdi de bayramlarda çok şey değişmedi aslında. Aynı koşturmaya devam ediyor. Ailenin büyükleri bu dünyadan göç edince telâşe sırası bize geliyor haliyle. Her bayram aynı senaryo değişmiyor. Çay demle, kahve pişir, hangisi orta hangisi sade karıştırma, baklava koy, sarma koy, sofra hazırla, bulaşık yıka, kapıya gelen çocuklara çikolata ver, misafirle sohbet et… Klasik bayram muhabbeti işte… Yaşlı teyzeler en büyük kâbusumdur bayramda. Elimde tepsiyle fırr dönerken etrafta, illa biri kıçımı çimdikler! “Damat yok mu damat, nerde damat?? Ne duruyon sen hala??” Bizimkilerin evlenmiyor musun diye soruşu budur! Geçen bayramda dayanamadım artık tak etti bana, “Eehh yetti bee!!” dedim, dönüverdim kıçımı çimdikleyen hacı teyzeye “Cenazelerde de ben sizi çimdiklicem, ne duruyon sen gitmiyon mu diye!!” dedim!!! Yüzleri kıçımdan daha mor oldu yeminle oohh olsun iyi oldu! Beyaz yerim kalmadı be çimdiklenmekten! Tabi annemden de azarı yemiştim o da ayrı..

Bakalım bu bayramda beni ne sürprizler bekliyor… Ama sürprizin kralını ben anneme yapacağım sanırım. Büyük bomba var bayramda… Tansiyonu şekeri falan fırlamasa bari… Bakalım neler olacak….